top of page
nursenbilginka

Eğer Sindirella…

Güncelleme tarihi: 1 Kas 2021

( Kanada Günlükleri 5)




Geldiğimden buyana ilk kez şehir merkezine iniyorum. Metro’ya binmek için yürümem gereken yolu biraz uzatarak Langara College’ın küçük bir ormanı anımsatan geniş korusunda buluyorum kendimi. Uzaklarda bir görünüp bir kaybolan kırmızı lekeler yaklaştıkça anlam kazanıyor. Ağaçlara asılı kırmızı renkte kadın ve çocuk elbiseleri…

Yüreğim tanıyor sahiplerini…

Küçük bir araştırmayla Métis sanatçısı Jaime Black'in devam eden bir projesi olan The REDress Project'ten ilham alan bir yerleştirme olduğunu , Kayıp ve Öldürülen Yerli Kadınlar ve Kız Çocukları için Ulusal Nöbet günü olan 4 Ekim için hayata geçirildiğini öğreniyorum.


2016 da başlayıp 2017 yılında sonuçları açıklanan yıllık Kayıp ve Öldürülen Yerli Kadın ve Kız Çocukları ulusal soruşturma raporuna göre 1980 den itibaren 1500 ün üzerinde kayıp ya da öldürülen yerli kadın, kız çocuğu mevcut. Bu sayının yerli olmayanlara göre 3 misli fazla olduğu görülüyor.

2002 yılında Native Women’s Association ve Amnesty International Canada tarafından başlatılan daha sonra onlarca sivil toplum kuruluşunun katılımıyla devam eden çalışmalar sonucu 2015 yılında hükümet harekete geçmek zorunda kalıyor. Kayıp ve öldürülen yerli kadın ve çocuklar için yıllık soruşturma raporları hazırlanmaya başlanıyor.

Son olarak geçtiğimiz Mayıs ayında Kamloops Indian Residential School bahçesinde 215 çocuğun kalıntılarını içeren mezarların bulunması, çok kültürlü yapısıyla övünen Kanada halkında infial yaratarak tepki patlamasına yol açtı.

Tepkileri yatıştırmak için hükümet tarafından atılan önemli adımlardan ilki, konunun eğitim alanına taşınması oldu. İçinde bulunduğumuz yıldan başlayarak tüm okullarda 30 Eylül, “Orange Shirt Day”- Turuncu Tişört Günü olarak ilan edildi. “Every Child Matters“ yazılı turuncu tişörtler dağıtıldı bir gün önceden tüm çocuklara. O gün tüm öğrenciler turuncu idi. Öğretmenler gün boyu, geçmişte yaşananları , ırkçılığa ayrımcılığa karşı neler yapılması gerektiğini anlatan konuşmalar yaptılar.


İkinci adım, Kayıp ve Öldürülen Yerli Kadın ve Çocuklar için nöbet günü olan 4 Ekim’in tüm Ekim ayına yayılmasıydı. Tüm ay boyunca bu konudaki duyarlılığı artıracak etkinliklerin önü açılmış oldu.

Şehirdeki ilk durağım olan Vancouver Art Gallery’nin arka merdivenleri ve önündeki alanın da tümüyle aynı konuya ayrılmış olduğunu görüyorum. Native Women’s Association çadır şeklinde bir stand ile yardımları kabul ediyor.

Konuştuğum insanlar sosyal, ekonomik ve politik olarak marjinalleştirilmiş bir grup olarak yerli kadınların ağırlaştırılmış bir nefret ve şiddete maruz kaldığını söylediler. Yerli çocukları asimile etmek amaçlı kurulmuş olan yatılı okul sisteminde tacize, kötü muameleye maruz kalan travmatize nesillerin hayata tutunmakta zorlandıkları, yoksulluk, evsizlik ve uyuşturucu batağına saplandıklarını , bu durumun ırkçı-cinsiyetçi- sömürgeci mirasın şiddetine uygun zemin hazırladığını, polis teşkilatının bile suçluların bulunmasında daha az istekli olduğunu belirttiler.

Dönüş yolunda bir çok evin pencelerinde balkonlarında turuncu tişörtler, “Every Child Matters“

pankartları görüyorum.


Düşünceler, düşünceler…

Aşina olduklarım, olmadıklarım…

Her yıl yüzlerce kadının öldürüldüğü, kızının parçalarını eteğinde toplayan, kaybolan çocuklarını aradığı, akibetini sorduğu için cezalandırılan annelerin var olduğu bir ülkede yaşadığım için çok tanıdık bir acı yüreğimi yakan.


Bunun yanında böylesine güçlü ve sesi toplumun bütün kesimlerinde yankılanan bir kadın hareketi ile karşılaşmak ne güzel. Bir devletin geçmişinin karanlık sayfaları için özür dileyebileceğini, tazmin etmeye, okullarına bir utanç ve yüzleşme günü koymaya razı olduğunu görmek de öyle…





Pankartlardan birindeki yazıyı düşünüyorum en çok:

“ Eğer Sindirella bir Aborjin olsaydı, kötü üvey annesi kötü üvey kardeşlerine onu öldürüp, bahçeye başında işaret olmayan bir çukura gömmelerini emrederdi.”

Yoksul ve kimsesiz bir kadın ya da çocuk olmaktan daha kötüsü ötekileştirilmiş bir kadın, bir çocuk olmak…

Güce ve güçsüze karşı tutumumuz kim olduğumuzu belirliyor.

Kime saygı duyuyoruz? Güçsüz olana saygı duymayı, hak temelli düşünmeyi başarabildiğimizde değişecek dünya.

Tersini yaptığımız her durumda tarihsel ekonomik ve politik eril bir güç ağının (patriyarka) suç ortağı , idamesi olacağız.








90 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

Herkes Biliyor

Comments


bottom of page